Gazze Kuşatması: Uzun Süreli Bir Ablukanın Gölgesinde İnsani Kriz

Yaklaşık 365 kilometrekarelik dar bir kara şeridi olan Gazze, dünyanın nüfus yoğunluğu en fazla olan bölgelerinden biridir. İki milyondan fazla Filistinliye ev sahipliği yapan bu bölge, yıllardır karadan, havadan ve denizden uygulanan şiddetli bir abluka altındadır. İsrail tarafından Mısır'ın işbirliğiyle uygulanan bu abluka, sadece bir güvenlik önlemi değil; yıkıcı insani sonuçları olan karmaşık bir siyasi ve ekonomik baskı stratejisine dönüşmüştür. Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere insan hakları örgütleri ve uluslararası kurumlar, bu ablukayı defalarca "toplu cezalandırma" ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak nitelendirmiştir. Bu metin, bu uzun süreli ablukanın kökenlerini, boyutlarını ve insani sonuçlarını incelemektedir.

Ablukanın Tarihsel Kökenleri ve Siyasi Arka Planı

Gazze'nin mevcut durumunu anlamak için geçmişe dönüp tarihsel kökenlerini gözden geçirmek gerekir.

1. 1948 Nekbe'sinden 1967 İşgaline:
Gazze'deki kriz, 1948 "Nekbe" (Felaket) ve İsrail devletinin kurulmasıyla başladı. Savaş sırasında yüz binlerce Filistinli, İsrail olan topraklardaki evlerinden sürülerek Gazze Şeridi de dahil olmak üzere başka bölgelere sığındı. Bu durum, Gazze'nin demografik yapısını kalıcı olarak değiştirerek onu en büyük Filistinli mülteci merkezlerinden biri haline getirdi. Bugün Gazze nüfusunun %70'inden fazlasını mülteciler ve onların torunları oluşturmaktadır.
1967'deki Altı Gün Savaşı'nda İsrail, Gazze Şeridi'ni, Batı Şeria'yı, Doğu Kudüs'ü ve Golan Tepeleri'ni işgal etti. Bu askeri işgal, Gazze'deki Filistinlilerin yaşamını tamamen İsrail'in kontrolü altına soktu.

2. İntifadalar, Oslo Anlaşmaları ve Hamas'ın Yükselişi:
1987 ve 2000 yıllarındaki iki Filistin İntifadası (ayaklanma), işgale karşı yaygın direnişi gösterdi. Bu arada, Oslo Anlaşmaları (1993), sınırlı bir Filistin özyönetimi için bir çerçeve oluştursa da mültecilerin statüsü, sınırlar ve Kudüs'ün egemenliği gibi temel sorunları çözümsüz bıraktı. Tam da bu dönemde, İslami Direniş Hareketi (Hamas), El Fetih hareketine ve Filistin Yönetimi'ne siyasi ve askeri bir rakip olarak ortaya çıktı.

3. İsrail'in Gazze'den Çekilmesi (2005) ve Hamas'ın Zaferi (2006):
2005 yılında İsrail, tek taraflı olarak Gazze Şeridi'ndeki yerleşimlerini boşalttı ve askeri güçlerini bölgeden çekti. Ancak Gazze'nin sınırları, hava sahası ve karasuları üzerindeki kontrolünü elinde tutmaya devam etti. Birçok analist bu adımı işgalin sonu olarak değil, "uzaktan kontrollü" bir işgal biçimine dönüşmesi olarak değerlendirmektedir.
Kilit dönüm noktası 2006'da yaşandı. Uluslararası gözlemciler tarafından özgür ve adil olarak nitelendirilen Filistin parlamento seçimlerinde Hamas kesin bir zafer kazandı. Bu sonuç, Hamas'ı bir terör örgütü olarak gören İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'nin yoğun muhalefetiyle karşılaştı. Bu ülkeler, Filistin Yönetimi'ne mali yardımı keserek siyasi baskıyı artırdılar.

4. Filistin'deki İç Çatışma ve Ablukanın Başlaması (2007):
El Fetih ve Hamas arasındaki siyasi gerilimler 2007'de silahlı çatışmaya dönüştü. Bu çatışmanın sonucunda Hamas, Gazze Şeridi'nin tam kontrolünü ele geçirirken, El Fetih liderliğindeki Filistin Yönetimi Batı Şeria'daki kontrolünü sürdürdü. Bu gelişmeye yanıt olarak İsrail, Mısır'ın da desteğiyle Gazze Şeridi'ne kapsamlı bir abluka uygulamaya başladı. İlan edilen hedefler Hamas'ı zayıflatmak, silah girişini önlemek ve İsrail'e yönelik roket saldırılarını durdurmaktı. Ancak pratikte bu abluka, Gazze'nin tüm nüfusuna baskı yapmak için bir araca dönüştü.

Ablukanın Boyutları ve Dayanakları

Gazze ablukası, hayatın her alanını etkileyen çok katmanlı ve karmaşık bir sistemdir.

1. Sınırların Kontrolü ve İnsanların Seyahat Özgürlüğünün Kısıtlanması:

  • Erez Sınır Kapısı (Kuzey): İsrail tarafından kontrol edilen bu kapı, Gazze ile İsrail/Batı Şeria arasındaki temel insan geçiş noktasıdır. İsrail, yalnızca çok sınırlı sayıda kişiye (acil tıbbi durumu olan hastalar, belirli iş insanları ve uluslararası yardım çalışanları) uzun ve meşakkatli güvenlik taramalarından sonra geçiş izni vermektedir. Bu politika, iki milyon insanı fiilen Gazze'ye hapsetmekte ve burayı "dünyanın en büyük açık hava hapishanesi" haline getirmektedir.

  • Refah Sınır Kapısı (Güney): Mısır tarafından kontrol edilen bu kapı, Gazze'nin İsrail topraklarından geçmeden dış dünyaya açılan tek kapısıdır. Mısır'ın bu kapıya yönelik politikası oldukça değişken olmuş ve genellikle uzun süreler kapalı kalmıştır. Açılması ise tipik olarak sınırlı ve öngörülemezdir.

  • Deniz ve Hava Ablukası: İsrail donanması, Gazze'nin karasularını sıkı bir şekilde kontrol etmekte ve balıkçıların yalnızca çok kısıtlı bir alanda (siyasi duruma bağlı olarak 6 ila 12 deniz mili arasında) faaliyet göstermesine izin vermektedir. Bu durum, bir zamanlar binlerce ailenin temel geçim kaynağı olan balıkçılık sektörünü yok etmiştir. Gazze'nin hava sahası da tamamen İsrail'in kontrolündedir ve 1990'larda inşa edilen Gazze Uluslararası Havaalanı, 2001 yılında İsrail ordusu tarafından tahrip edilmiş ve bir daha asla açılmamıştır.

2. Mal Girişinin Kısıtlanması ve Ekonominin Felç Edilmesi:
İsrail, Gazze'ye girişi yasaklanan veya ciddi şekilde kısıtlanan "çift kullanımlı mallar"dan oluşan uzun bir liste tutmaktadır. Bu ürünler arasında çimento, çelik, metal borular gibi temel inşaat malzemeleri ve hatta bazı kimyasal gübreler bulunmaktadır. İsrail'in gerekçesi, bu malzemelerin Hamas tarafından askeri amaçlarla (tünel veya silah yapımı gibi) kullanılabileceğidir.
Bu kısıtlamaların yıkıcı sonuçları olmuştur:

  • İnşaat Sektörünün Yok Olması: Çok sayıda savaşta yıkılan binlerce evin, okulun ve altyapının yeniden inşası neredeyse imkansız hale gelmiştir.

  • Sanayi ve Tarımın Felç Olması: Fabrikalar hammadde ve yedek parça eksikliği nedeniyle kapanmış, çiftçiler ise gübre ve ekipman ithalatındaki kısıtlamalar nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.

  • İhracatın Durması: İsrail, Gazze'den yapılan neredeyse tüm ihracatı yasaklayarak dış pazarlara bağımlı işletmeleri yok etmiştir.

İnsani Sonuçlar: Tam Anlamıyla Bir Felaket

On yılı aşkın süren abluka, Gazze'de derin ve çok yönlü bir insani kriz yaratmıştır.

1. Sağlık Sisteminin Çöküşü:
Gazze'nin sağlık sistemi tamamen çökmenin eşiğindedir. Hastaneler, temel ilaçlar (kanser ve kronik hastalık ilaçları dahil), tıbbi ekipman ve yedek parça konusunda ciddi kıtlıklarla yüzleşmektedir. Gazze'nin tek elektrik santrali için yakıt sıkıntısından kaynaklanan sık ve uzun süreli elektrik kesintileri, diyaliz makineleri, kuvözler ve ameliyathaneler gibi hayat kurtaran ekipmanların çalışmasını aksatmaktadır. Ayrıca, Gazze dışında özel tedaviye ihtiyaç duyan hastalar, çıkış izni almak için aşılması güç bürokratik ve güvenlik engelleriyle karşılaşmakta ve birçoğu izin beklerken hayatını kaybetmektedir.

2. Su ve Kanalizasyon Krizi:
Gazze, yakın bir çevre felaketiyle karşı karşıyadır. Bölgenin tek kıyı akiferinden çekilen suyun %97'sinden fazlası, kanalizasyon ve tuzlu deniz suyunun sızması nedeniyle insan tüketimine uygun değildir. Atık su arıtma tesisleri, elektrik sıkıntısı ve gerekli ekipmanların ithalat yasağı nedeniyle verimli çalışamamakta, bu da her gün on milyonlarca litre arıtılmamış kanalizasyonun Akdeniz'e pompalanmasına ve yeraltı sularına sızmasına neden olmaktadır. Bu durum, özellikle çocuklar arasında sudan bulaşan hastalıkların yaygınlaşmasına yol açmıştır.

3. Ekonomik Yıkım, Yoksulluk ve İşsizlik:
Abluka, Gazze ekonomisini tamamen yok etmiştir. İşsizlik oranı %50'yi aşmakta, gençler arasında ise %70'e yaklaşmaktadır ki bu oranlar dünyadaki en yüksek oranlardandır. Nüfusun %80'inden fazlası, temel ihtiyaçlarını karşılamak için başta BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) olmak üzere uluslararası insani yardımlara bağımlıdır. Yoksulluk ve gıda güvensizliği endişe verici seviyelere ulaşmıştır.

4. Derin Psikolojik Yaralar:
Sürekli bir abluka altında yaşamak ve tekrarlanan savaşları (2008-09, 2012, 2014, 2021 ve son yıkıcı savaş) tecrübe etmek, Gazze halkı, özellikle de çocuklar üzerinde derin psikolojik yaralar bırakmıştır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), anksiyete, depresyon ve yaygın bir umutsuzluk ve çaresizlik hissi oranları oldukça yüksektir. Gazze'de doğan çocuklar ablukadan, yoksulluktan ve şiddetten başka bir şey görmemiştir ve bu durum bütün bir neslin geleceğini tehdit etmektedir.

Şiddet ve Abluka Kısır Döngüsü

Abluka ve askeri çatışmalar birbirini güçlendirmektedir. Ablukanın yarattığı umutsuz koşullar, gerilimi ve silahlı direnişi körüklemektedir. Buna karşılık, her çatışma döngüsü, ablukanın sıkılaştırılması ve altyapının daha da tahrip edilmesi için bir bahane sağlamaktadır. Bu kısır döngü, istikrar ve kalkınma için her türlü umudu ortadan kaldırmakta ve yalnızca insani krizin derinleşmesine hizmet etmektedir. Çok sayıda savaş sadece binlerce ölü ve yaralı bırakmakla kalmamış, aynı zamanda geriye kalan az sayıdaki altyapıyı da yok ederek yeniden inşa çabalarını yıllarca geriye götürmüştür.

İnsani Yardımın Ötesinde

Gazze kuşatması, feci insani sonuçları olan siyasi bir krizdir. Abluka, belirtilen güvenlik hedeflerine ulaşmada başarısız olmakla kalmamış, aynı zamanda uluslararası hukuku ve insan hakları ilkelerini ihlal ederek iki milyonluk bir nüfusu dayanılmaz koşullarda tuzağa düşürmüştür.

Gazze krizinin çözümü yalnızca insani yardımlarda yatmamaktadır. Bu tür yardımlar hayatta kalmak için hayati önem taşısa da, çok daha derin bir hastalığın yalnızca semptomlarını yönetmektedir. Sürdürülebilir bir çözüm, uluslararası toplumun bu yasadışı ablukayı sona erdirmek için siyasi irade göstermesini gerektirir.

Kuşatmanın tamamen kaldırılması, tüm geçiş kapılarının yeniden açılması, insanların ve malların serbest dolaşımının garanti altına alınması ve ekonomik ve altyapısal yeniden yapılanma için zemin oluşturulması, atılması gereken temel ve zorunlu adımlardır. Ancak nihayetinde, Gazze'de ve daha geniş bölgede kalıcı barış ve istikrar, ancak işgale son veren ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkı da dahil olmak üzere temel haklarını tanıyan adil bir siyasi çözümle sağlanabilir. O zamana kadar Gazze, insan eliyle yaratılmış bir insani felaketin sembolü ve uluslararası toplumun vicdanında bir leke olarak kalmaya devam edecektir.